Eğri Yaydan Doğru Ok Çıkmaz!
04 Aralık 2025

Eğri Yaydan Doğru Ok Çıkmaz!

“Eğri yaydan doğru ok fırlamaz” deyimi, sistem veya siyasi otoritenin karakter bozukluğunun, yönetim pratiklerine ve toplumsal sonuçlara nasıl yansıdığını sembolik bir biçimde anlatır. Buradaki “eğrilik”, yayın doğal kavisi değil; yönü, istikameti ve doğrultu verme kabiliyeti bozulmuş bir mekanizmayı ifade ettiğinden, deyim hem fizikî okçuluk hem de metaforik anlam bakımından tutarlıdır. Özellikle Hilâfet’in kaldırılması sonrası İslâmi beldelerde ortaya çıkan parçalanmışlık, sekülerleşme ve ahlâkî çözülme süreçleri bağlamında bu deyimi siyasal bir metafor olarak değerlendirmek mümkündür.

Hilâfet’in kaldırılmasından ve beşerî (laik, demokratik kapitalist) sistemlerin tatbik edilmesinden sonra İslâmî beldelerde ortaya çıkan yönetim biçimleri, genellikle Batı merkezli, seküler ve çıkar odaklı bir yönelime girdi. Bu durum, ümmetin ortak değerlerinden kopuşa, yani “yayın eğrilmesine” yol açtı. Eğri bir temel üzerine kurulan bu sistemlerin ürettiği kanunlar, politikalar ve uygulamalar da doğal olarak eğri oldu; siyaset, eğitim ve ekonomi alanlarında ortaya çıkan düzenlemeler ümmeti birleştirmek yerine daha da parçaladı. Neticede emniyet, güven, huzur ve adaletten yoksun bir toplum meydana geldi. Zira bozuk bir temelden çıkan bu “oklar”, toplumsal kalkınmayı desteklemek şöyle dursun, çöküşü, kutuplaşmayı ve parçalanmışlığı hızlandırarak toplumları kimliğinden ve köklerinden uzaklaştırdı.

Bugün dünya kapitalist sistemin sömürüsü ve zulmü altında adeta inlemektedir. Bu eğrilik insan fıtratını bozan temel bir çarpıklıktır. Bu sistemde merkeze insan değil; sermaye, kâr ve menfaat konur. Yayın (sistemin) özü eğridir. Savaşlar, sosyal krizler, işgaller, soykırımlar, sömürü, gelir adaletsizliği, çevre tahribatı ve ahlâkî çürüme hep bu eğri yayın/laik, demokratik kapitalist sistemin bir ürünüdür.

Laik kapitalist sistem yalnızca ekonomik değil, ruhsal bir kriz de üretmiştir. Bireyler doyumsuzluk, yalnızlık, güvensizlik, tüketim bağımlılığı ve anlam boşluğuyla yüz yüzedir. Bu da “eğri yaydan çıkan okların” toplumsal ruhu delip geçtiği karanlık bir tablo oluşturur. Ekonomik sistem sadece çıkarcılığı değil, manevî fakirliği de yayar. Bu yüzden ondan çıkan her “ok”, doğruluğu taşımak yerine eğriliği büyütür. İnsani, vicdanî ve ahlâkî temelden yoksun bir sistemden insanlık onurunu koruyan bir düzenin doğması mümkün değildir.

Toplumların istikrarı sadece ekonomik refaha değil, ahlâkî ve sosyal temellerin sağlamlığına da bağlıdır. “Eğri yaydan doğru ok fırlamaz” sözü, sistem bozuk olduğunda ahlâkın ve toplumsal düzenin de temelden bozulacağını anlatır. Bu metafor, toplumsal düzeyde adaletsizlik, meşruiyet kaybı, kültürel sömürü, kimlik krizi ve değerler erozyonu gibi eğriliklerin, birey düzeyinde; suç artışı, evliliğin kırılganlaşması, aile içi çatışmalar gibi sonuçlara nasıl dönüştüğünü görünür kılar. Türkiye’de artan boşanma oranları, evlenme oranlarının düşmesi, suça sürüklenen çocuk sayısının yükselmesi, gençliğin kopuşu ve toplumda teşhirciliğin, ifsadın yayılması bu “eğri yay – yanlış ok (hedef)” ilişkisinin somut göstergeleridir.

Şimdi de bu zehirli okların sonuçlarının neler olduğuna hep birlikte bir göz atalım:

Suç Oranlarında Artış:

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; “suça sürüklenen çocukların” sayısı, 2014’ten 2023’e kadar yaklaşık %70 artarak artmıştır. Yine aynı şekilde, son 11 yılda cinsel suçlar yaklaşık 10 kat, cinayetler yaklaşık 6 kat, uyuşturucu suçları yaklaşık 11 kat artmıştır. Adalet Bakanlığı 2020 resmî verilerine göre; sadece 15-17 yaş grubunda hırsızlık, yaralama ve uyuşturucu suçlarından dolayı yaklaşık 8 bin 500 genç cezaevine girmiştir. Bu durum, gençlik döneminde suça yönelimin arttığını göstermektedir. Yine aynı şekilde Adalet Bakanlığı’nın 2020 resmî verileri; en çok işlenen suçların 40 bin 445 kişinin hüküm giydiği kasten yaralama ve 39 bin 279 kişinin hüküm giydiği hırsızlık olduğunu ortaya koymaktadır. Bu suçları, uyuşturucu madde ticareti, uyuşturucu madde kullanımı ve dolandırıcılık suçları takip etmektedir. Bu tip veriler şunu açıkça göstermektedir: Eğri yay (bozuk sistem), yanlış ok/hedef (suç, şiddet, çatışma) üretmektedir.

Boşanma Oranlarındaki Yükseliş:

Aile yapısının kırılganlaşması da toplumsal çözülmenin bir başka boyutudur. Veriler dikkat çekicidir. Türkiye’de son 20 yılda evlenme oranı düşerken, boşanma oranı yüzde 89 artmıştır. Boşanmaların yüzde 33,4’ü evliliğin ilk beş yılı içinde gerçekleşmiştir. Aynı dönemde boşanma oranlarının %47 yükseldiği bildirilmektedir. 2004–2023 döneminde %89’luk boşanma oranı; 2024 yılında 187.343 çift olarak kaydedilmiş ve bu rakam, tarihteki en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Dolayısıyla temel (yay) eğri olduğunda yani toplumsal yapı erozyona uğradığında, yayı gerdirmek mümkün olmaz; çıkan ok da (suç, boşanma, aile çöküşü) doğruluğu taşımaz. Aile yapısının kırılganlaşması da toplumsal çözülmenin bir başka boyutudur. Türkiye’ye dair veriler dikkat çekicidir. Türkiye’de son 20 yılda evlenme oranı düşerken, boşanma oranı yüzde 89 arttı. Boşanmaların yüzde 33,4’ü evliliğin ilk 5 yılı içinde gerçekleşti. Buna bağlı olarak son 20 yılda evlenme oranlarının yaklaşık %20 azaldığı, aynı dönemde boşanma oranlarının %47 yükseldiği bildirilmektedir. 2004–2023 döneminde boşanan çift sayısı yaklaşık %89 artmıştır. 2024 yılında boşanan çift sayısı 187.343 olarak kaydedilmiştir ve bu rakam tarihteki en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Dolayısıyla temel (yay) eğri olduğunda, yani toplumsal yapı erozyona uğradığında, ondan çıkan okun (suç, boşanma, aile çöküşü) doğruluğu taşıması zaten mümkün olmaz.

Aile Yapısı, Değerler ve Meşruiyet İlişkisi:

Toplumsal yapıların sağlamlığı, özellikle aile kurumunun işlevselliği ile yakından alakalıdır. Mesela, 2012 yılında kabul edilen kadının beyanını esas alan 6284 sayılı kanun, İstanbul Sözleşmesi ve buna benzer düzenlemeler aile yapısını bozmuş, ailelerin dağılmasına yol açmış ve aile içi şiddetin artmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Bunun sonucu olarak aile içi şiddet, ekonomik kaygılar ve iletişim yoksunluğu gibi nedenler boşanmalarda öne çıkmıştır. Örneğin, boşanma sebepleri arasında ilgisizlik/sorumsuzluk %32, aldatma %14 ve geçim sıkıntısı %9,8 olarak belirtilmektedir.

Gelir Adaletsizliği:

Gelir dağılımındaki adaletsizlik, adalet ve toplumsal refahın önündeki en büyük engellerden biridir. Türkiye’de son yıllarda ekonomik şartlar nedeniyle yoksul daha da fakirleşirken, zenginler ise servetlerini hızla artırmıştır. TÜİK’in açıkladığı gelir dağılımı istatistiklerine göre 2023 yılında Türkiye’de en zengin yüzde 5’lik kesim, toplam gelirden yüzde 23,1 pay alırken; buna karşılık en yoksul yüzde 5’lik kesimin aldığı pay yalnızca yüzde 1 olmuştur. Toplam gelirin neredeyse yarısını nüfusun en zengin yüzde 20’lik dilimi elde ederken, en yoksul yüzde 20’nin gelirden aldığı pay yüzde 6; orta sınıfın aldığı pay ise yüzde 14’te kalmıştır. Verilere göre en zengin yüzde 20'nin elde ettiği gelir ile en yoksul yüzde 20’nin geliri arasında yaklaşık sekiz kat fark vardır. En zengin yüzde 10 ise en yoksul yüzde 10’a 13 kat fark atmaktadır. Yine TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre Türkiye’de en az 17 milyon 821 kişi, en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak kadar yoksuldur.

Bunlara ilave olarak bugün Türkiye’de 450 kalem vergi bulunmaktadır. Türkiye’de yaşayan bir kişi, gelirinin yaklaşık yüzde altmış ikisini devlete vergi olarak ödemektedir. Bugün uygulanan vergi politikası ile az kazanandan çok, çok kazanandan ise daha az vergi alınmaktadır. Bu da dar gelir sahibi, emekli, işçi, asgari ücretli ve memurların vergi yükünü üstlenmesi demektir.

İşte eğri yay olan kapitalist sistem, insanların haklarını ve emeklerini sömürür. İnsanların fakirlik, yoksulluk, açlık ve temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamama gibi sorunlarla boğuşması bu sistemin tabiî bir sonucudur. Kapitalizmin bozuk ekonomik yapısı, halkın parasının değer kaybetmesine, daha fazla yoksullaşmasına ve sürekli olarak sömürülmesine sebep olmaktadır.

Tabii ki eğri yaydan çıkan eğri okları çoğaltmamız mümkündür. Fakat bu kadarla iktifa etmek yeterli olacaktır.

Sonuçta, eğri bir temelden doğru bir sonuç çıkmaz. Kapitalizm eğri bir yaydır. Çünkü merkezine adaleti, insan onurunu, şerefini, toplumsal kalkınmayı, mutluluğu, güveni ve huzuru değil; menfaati ve kârı/parayı koymuştur. Bu yüzden ondan çıkan her “ok” —politikalar, kurumlar, toplumsal değerler—, doğruluk taşımak yerine eğriliği büyütür. Dolayısıyla, ahlâkî temelden yoksun bir sistemden insanlık onurunu koruyan bir düzen doğması mümkün değildir. Böyle bir sistemde adalet, merhamet, emniyet, huzur veya toplumsal bir denge beklemek, eğri yaydan doğru (hedefe ulaşan bir) ok beklemek gibidir.

Ancak doğru yaydan, yani İslâm’dan, doğru oklar çıkar. Bu da ancak İslâm’ın hayat nizamının mütekâmil bir şekilde tüm yönleriyle toplumda tatbik edilmesiyle mümkündür.

Gerisi lafügüzaftır.