Her gün “Sabah saatlerinden itibaren "İsrail" Gazze'de 70, 80, 90… Filistinliyi şehit etti” şeklinde haberleri görmek ne kadar da sıradan hale geldi. İslam’ın meşru kıldığı gerekçeler haricinde bir insanı öldürmek haram iken Müslümanların bu şekilde soykırıma maruz kalması asla kabul edilecek bir şey değildir. Zira o Allah’ın mukaddes kıldığı Kâbe’nin yıkılmasından daha vahim bir durumdur.
Allah Resulünün şöyle dediği rivayet edildi: “La İlahe İllallah Muhammed Rasulullah diyen bir Müslüman’ın canı, malı ve toprağı, Allah’ın katında Beytullah’tan daha kıymetlidir; ona kastetmek, Kâbe’yi yıkmaktan daha ağır bir vebaldir. ” (İbn Mace, Fitne, II/1297) İslam’ın insana biçtiği değer ve ölçü böyleyken Müslümanların kanı, canı, ırzı, malı her geçen gün değersizleşmeye devam ediyor. Öyle ki reel politika pazarında alınıp satılan pek de para etmeyen düşük bir mal muamelesi yapılıyor.
Kapitalist sisteme hizmet eden, adında İslam bulunan ama icraatları İslami olmayan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), 1969 yılında Mescid-i Aksa’daki kundaklama girişiminin ardından kurulmuş olup bugün 57 Müslüman ülkeden oluşmaktadır. Üyeleri arasında Türkiye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Tunus, Libya, Mısır ve daha niceleri var. Kâğıt üzerinde Ümmetin en geniş siyasi çatı örgütü olan bu teşkilat, Ümmetin başına gelen her kriz anında toplanıyor, bildiriler yayınlıyor ve neredeyse her defasında aynı cümleleri tekrar ediyor: “Şiddetle kınıyoruz.”
Peki, hangisi daha güçlü kınıyor? Arap Emirlikleri mi, Tunus mu, Libya mı, yoksa Türkiye mi? Hangi “kınama” Gazzeli bir yetimin karnını doyurdu, hangi “şiddetle kınama” enkaz altındaki bir çocuğun hayatını kurtardı? Hangi bildirinin mürekkebi, bir annenin gözyaşını sildi? Bir babanın çaresizliğini giderdi? Kınama, sözlük anlamıyla bir olayı veya davranışı eleştirmek ve protesto etmektir. Diplomasi dilinde sıkça kullanılır, ama eğer fiili adımla desteklenmezse sadece bir söylemden ibaret olur. Mazlumun yarasına merhem olmaz, zalimi caydırmaz, Ümmetin izzetini geri getirmez. Ama yöneticilerimiz kınamayı neredeyse bir marifetmiş gibi görüyor, “kim daha şiddetli kınayacak” diye adeta yarışıyor.
Oysa Gazze’de kınamanın hiçbir karşılığı yok. Erkekler çaresizlikten başlarını ellerinin arasına alarak ağlıyor. Anneler, yıkıntılar arasında evlatlarının cansız bedenlerini elleriyle çıkarıyor. Çocuklar açlıktan titriyor, dudakları susuzluktan çatlıyor. Hastaneler karanlık, ilaçsız ve çaresiz. Bir çocuğun gözyaşını, bir babanın utancını, bir annenin feryadını hangi kınama şovu ve basın bildirisi dindirebilir?
Kur’an-ı Kerim, böyle bir durumda Müslümanlara sadece söz değil, fiil emreder:
“Size ne oluyor da Allah yolunda ve güçsüz bırakılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” [Nisa, 75]
Rasulullah (sav) da şöyle buyurmuştur: “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” [Müslim]
Bugün Ümmetin yöneticileri ise bu hadisin en zayıf mertebesiyle dahi hareket etmekten aciz görünüyorlar.
Fakat unutmasınlar! Allah karşısında bu kınamaların hiçbir kıymeti yoktur. Ellerindeki imkânları Müslüman kardeşlerini kurtarmak için seferber etmeyenler, ahirette çetin bir hesapla karşılaşacaklardır. O gün saraylar, koltuklar, unvanlar değil; mazlumların kanı, yetimlerin gözyaşı ve enkaz altında can veren, açlıktan ölen çocukların vebali sorulacaktır. Son pişmanlık faydasızdır. Gazze’de dökülen her kan, onların boynuna borçtur. Herkesin hesabı varsa, Allah’ın (svt) da bir hesabı vardır.
Bu tablo bize bir kez daha gösteriyor ki Ümmetin derdine çare olan şey ne kınamalar ne de bildiriler olacaktır. Çözüm, Rasulullah’ın yolunda kurulan Raşidî Hilafet’in yeniden ikamesinde mevcuttur. Hilafet, Ümmeti tek sancak altında toplayacak, adalet dağıtacak, mazlumun yanında duracak, zalime haddini bildirecek olan tek yönetim şeklidir.
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim boynunda biat olmadan ölürse, cahiliye ölümü üzere ölmüş olur.” [Müslim]
İkinci Raşidî Hilafet kurulduğunda âlimler ortak bir dil kullanacak, halkın talebi güçlenecek, ordular Ümmetin izzeti için tek bir sancak altında birleşecektir. O zaman artık bildiriler değil icraat konuşacaktır. O zaman Ümmetin toprağı olan Gazze, Yahudi varlığından tamamen temizlenmiş nezih bir belde olacaktır. O zaman Ümmet yeniden izzetine, şerefine ve yeryüzündeki istikrarlı günlerine kavuşacaktır.
Şimdi asıl sorulması gereken: “Daha güçlü kınayan kimdir?” yerine “Daha cesurca adım atan kim?” olacaktır. Çünkü Ümmetin beklentisi nettir: Artık kınama değil, icraat; artık açıklama değil, ikinci Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulma zamanıdır!
“Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar”.[Saffat 61]