Gazze’de son dakika haberini aktaran bir gazeteci tam olarak şöyle diyor: “Son 24 saatte “İsrail” Gazze’de 138 Filistinliyi şehit etti...”
Haber bu kadar..!!
Ne kadar net ve acı değil mi? Yaşadığımız acı ve kelimelerimiz artık kifayetsiz kalıyor. Kabul edilebilir hiç bir yanı olmayan ancak faillerine karşı en ufak bir girişimin ve hareketliliğin de olmadığı bu katliam nasıl ilerliyor?
Barınma imkanı yok; su, ilaç, tıbbi gereçler ve hijyen malzemelere ulaşmak imkânsız! Gazze’de Müslümanlar, 57 İslâm beldesinin yöneticileri karşısında insani felaketi yaşıyor. Başta kadın ve çocuklar olmak üzere halkın hiçbir kesimi temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor.
Bakınız, Gazze Sağlık Bakanlığı, son 24 saatte açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle beş kişinin daha hayatını kaybettiğini belirtirken 96’sı çocuk olmak üzere açlıktan hayatını kaybedenlerin sayısının 193’e yükseldiğini aktarıyor. Ve bu rakam her dakika, her saniye artıyor.
Bu durumda en acil bir şekilde ordularını harekete geçirmesi gereken yöneticiler, hala menfaatlerine göre hareket etmektedirler. Henüz bir kaç gün önce, Avrupa Birliği, Arap Birliği ve Türkiye’nin de içinde olduğu 16 ülkenin ortak olarak imzaladığı New York Bildirisi yayımlandı.
Koltuklarından vazgeçemeyen Ümmetin başındaki yöneticiler, bildiride Hamas’ın silah bırakmasını, Gazze’den çekilmesini ve iki devletli şer projeye ikna olmalarını savunuyor ve bu uğurda mücadele ediyorlar. Müslümanlara yapılan bu ihanetten önce Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde kendilerine şöyle hitap etmişti: “Ey İslâm dünyasının liderleri! Siz Allah (svt) katında bizim hasmımızsınız. Yetim kalan her çocuğun, aç bırakılan her bir evladın vebali sizin suskunluğunuzdadır. Gazze’ye ekmek, su ve ilaç ulaştıramayacak kadar aciz misiniz?”
Vallahi aklıselim olan her bir insan bu yükün altında ezildiğini bilir. Ancak ne var ki gücü elinde olan 57 yönetici yine batıdan taraf saf tuttular.
Bu dram bizlere adaletin uygulayıcısı Hz. Ömer’i (ra) hatırlatıyor. Halifeliği döneminde soğuk bir gece Hz. Abbas (ra) ile birlikte Medine’nin mahallelerini kontrol ve teftiş ederken, evlerden birinden bir çocuğun ağlama sesini işitmişti. Eve yaklaştığında, yaşlı bir kadının bir şeyler pişirdiğini ve etrafında ağlayan çocukların olduğunu görünce, içeri girip: “Valide bu çocuklar niye ağlıyor?” diye sordu. Yaşlı kadın: “Evlatlarım aç! Onlar yetimler ve benim torunlarım.” diye karşılık verdi. Hz. Ömer (ra): “O halde yemeği önlerine koyup yedirsene!” deyince, yaşlı kadın: “Evladım, tencerenin içerisinde taş var. Kaynatıyor çocukları avutuyorum. Gecenin ilerleyen saatlerinde uyku ağır basar, uykuya dalarlar diye ümit ediyorum.” Hayretler içerisinde kalan Hz. Ömer (ra) çok samimi bir şekilde, “Niye Ömer’e haber vermedin.” deyince, “Ömer’in hesabını Allah (svt) görsün.” dedi. Adalet timsali hz. Ömer (ra) çok alınmış bir vaziyette:* “Ömer bu kadar işin arasında senin derdini nereden bilsin anneciğim?”* deyince, yaşlı kadın adeta çağlara hitaben şu sözleri söyledi: “Ömer benim halimi bilmeyecekti ne diye halife oldu? Eğer yoksulun halinden, acizin, zayıfın halinden anlamayacaktı ne diye halife oldu?” Hz. Ömer (ra) beytülmale kadar ağlayarak gider ve un çuvalını kendisi taşıyarak, aç çocukları kendi elleriyle doyurup yaşlı kadının sıkıntısını giderir. Rabbimiz! Ne kadar muhtacız böyle bir yöneticiye. Bizler de başımızdaki yöneticilere soruyoruz, madem sorumluluklarınızı yerine getiremeyecektiniz neden hâlâ Ümmeti temsil ediyorsunuz?
Tarih Hz. Ömer’i (ra) yazdı ve sizleri de yazacak. “Şu yöneticilerin olduğu dönemde Gazze’de çocuklar, kadınlar açlıktan öldü. Babalar bunun çaresizliği altında kahroldu.” diye yazacak. Evet, tekrar hatırlatıyoruz: Allah’ın (svt) korkusu batının korkusuna galip gelmeli. Yapılması gereken şey bellidir; orduların biran evvel Filistin’e hareket etmesi ve olması gereken şey de bellidir; en tez vakitte Nübüvvet metodu üzere Hilâfet Devleti’nin yeniden tesis edilmesi!
Zehra Demir