Benim Yöneticim; Hilâfet İçin Yürüyendir!
26 Eylül 2025

Benim Yöneticim; Hilâfet İçin Yürüyendir!

Son yüzyılda en çok tartışılan meselelerden biri de İslâm ümmetinin başındaki yöneticilerin meşruiyet ve temsiliyet sorunudur. İslâm ümmetinin yöneticileri, tarihsel kökleri Hilâfet’in kaldırılmasına dayanan derin bir meşruiyet krizi yaşamaktadır. Mevcut yönetimlerin meşruiyet arayışları ümmetin rızasına ve İslâmî ölçülere değil; sömürgeci Batılı güçlerin desteğine ve seküler hukuk sistemlerine dayanmaktadır. Bu durum, İslâm beldelerinde siyasî parçalanmışlığı pekiştirmekte ve ümmet bilincini zayıflatmaktadır.

Tarih boyunca milletler ve devletler çoğu zaman yöneticilerinin cesaretleriyle ya da korkaklıklarıyla anılmışlardır. Bir liderin karakterini belirleyen en temel unsur, düşmanı karşısındaki duruşudur. Sömürgeci Batı sadece toprakları değil; akılları, inançları ve kimlikleri de işgal etmeyi hedeflemiştir.

1924 yılında Hilâfet’in kaldırılmasıyla, Müslüman coğrafyada siyasal otorite, sömürgeci kâfirlerin çizdiği sınırlar ve dayattığı ulus-devlet modeli üzerine bina edildi. Bu durum, yöneticilerin ümmetin değil, Batılı güçlerin onayıyla iktidara gelmelerine neden oldu. Yönetimler, İslâm’ın hükümlerini esas almak yerine, Batı menşeli seküler anayasa ve hukuk sistemleriyle varlık göstermeye başladı. Aynı şekilde yöneticiler, ümmetin iradesi ve maslahatını değil, kendi iktidarlarını ve sömürgeci kâfirlerle ilişkilerini önceleyen bir siyaset izlediler.

İslâm tarihinde meşruiyet, Kur’an ve Sünnet’e uygun yönetim ile ümmetin rızasına dayanan Hilâfet kurumu aracılığıyla sağlanırdı. Bugün bu sorun, özellikle Gazze olaylarıyla daha da belirginleşmiştir. Yöneticilerin ümmeti temsil etmediği ve ciddi bir meşruiyet krizi içinde oldukları açıkça görülmektedir. Ümmetin sultanın gerçek sahibi olmasına rağmen, yöneticiler Gazze konusunda ümmetin taleplerini değil; sömürgeci kâfirlerin taleplerini dikkate alan bir siyaset izlemiştir. Bu sadece Gazze özelinde değil; ümmetin tüm kanayan yaraları için geçerlidir.

Ümmetin en büyük ihtiyacı, sömürgeci kâfirlere karşı net, dik ve tavizsiz duran yöneticilerdir.

Dolayısıyla bugün özellikle Gazze’yi ve diğer İslâm beldelerini yalnız bırakan, zulme seyirci kalan, işgali meşrulaştıran yöneticiler; benim ve ümmetin yöneticileri asla olamazlar!

Çünkü:

Onlar, ümmetin kalkanı olma görevini terk etmiş; Hilâfet’in yokluğunda ümmeti düşmana açık hâle getirmişlerdir. Hilâfet ümmetin kalkanıydı; Müslümanların kanı, canı, namusu onunla korunurdu. Bugünkü yöneticiler bu kalkanı parçalayıp ümmeti düşmana açık hâle getirdiler.

Onlar, Gazze’nin feryadına sağır kalıp Amerika’nın talimatlarına kulak verdiler; mazlumun gözyaşları karşısında ise sessizliğe gömüldüler.

Onlar, kardeşliğin gereğini yerine getirmediler; Kur’an’ın müminleri kenetlenmiş bir bina gibi tanımlamasına rağmen, bu yöneticiler, taşları tek tek sökerek binayı çökertenler oldular.

Onlar Batı’nın politikalarını kendi halklarının menfaatlerinin üstünde tuttular.

Onlar, Kur’an ve Sünnet’le değil; Batı menşeli kapitalist, laik ve demokratik sistemlerle hükmetmeyi tercih ettiler.

Onlar izzeti İslâm’da değil; ümmeti katleden ve beldelerini işgal eden kâfirlerde aradılar.

Onlar, küresel sisteme biat edip meşruiyeti ABD Başkanı Donald Trump'ın onayında aradılar.

Velhasıl onlar, zilleti itibar sanan zavallılardır.

Benim yöneticim ise:

Yalnızca Kur'an ve Sünnet ile hükmedendir.

Sömürgeci Batı’nın tehditleri karşısında geri adım atmayan; ümmetin izzetini diplomasi masalarında taviz konusu yapmayan; sözü ve duruşuyla düşmana meydan okuyan kişidir. O, Batı’nın kurduğu düzene eklemlenmek için yarışan, Batılı başkentlerden onay bekleyen yöneticilerden değildir.

Batı’dan icazet beklemeyen; ümmetin onurunu Batılıların siyaset ve çıkarlarına feda etmeyendir.

İzzeti ve şerefi yalnızca İslâm'da arayan; sırtını sadece Allah’a ve ümmete dayayan kişidir.

Şartlara göre değil; yalnızca Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın emirlerine göre hareket edendir.

Tüm zorluk ve baskılara rağmen Filistin’in bir karışından dahi vazgeçmeyendir.

Mazlumun yanında, zalimin karşısında yer almayı ilke edinmiş; uluslararası dengeler yerine ümmetin hukukunu esas alan geçmişin şanlı halifeleri gibi hareket edendir.

Ümmetin izzetini, şerefini ve onurunu kendi nefsinden daha üstün gören bir liderdir.

Vesselam: benim yöneticim, ümmeti parçalayan suni sınırları kaldıracak, ümmeti ulus devlet prangalarından kurtaracak ve Hilâfet'i yeniden tesis etmek için tüm gücünü bu uğurda harcayacak olan, adam gibi adamdır.